Scroll Top

Bal Şifadır

Prof. Dr. Canan Karatay, TV ekranlarında ve yazılı basında bal hakkında “Bal sıvı şekerdir. Eğer kiloluysanız, eğer tansiyon ve kalp hastasıysanız bal şekerinizi çok çabuk fırlatarak vücudunuzu yağlandırır” ifadesine ek olarak yaptığı bir başka açıklamada da  Balın sağladığı şifa zararından bin kat daha azdır. Balda yüzde 60 früktoz yüzde 40 glukoz vardır. Alkol gibi karaciğeri yağlandırır, tamam şifadır ama eski ballar kalmadı” ifadelerinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.  Sayın Karatay bu ifadesiyle balın sadece früktoz ve glukoz şekerinden oluştuğu algısını oluşturmaktadır. Oysa yapılan yüzlerce bilimsel çalışmada balın türlerine göre bileşenlerin miktarlarında farklılıklar olduğu, ancak, früktoz ve glukoz toplamının %60-70 aralığında olduğu bilimsel dergilerde rapor edilmiştir.  Sayın Karatay’ın “Bilimsel Gerçeklerle Kilo Vermenin ABC’si  -KARATAY DİYETİ-“ adlı kitabının 50. sayfasında, balda bulunan bileşenleri verdiği tabloda, ortalama olarak fruktoz %38 ve glukozun da %31 olduğunu yazdığı halde, basına yaptığı açıklamada fruktoz oranını %60 gukozun ise %40 olduğunu söylemesi kendinle çeliştiğinin çok önemli bir göstergesidir.  Balda %60 früktoz, %40 glukoz olduğu  söylemiyle sayın Karatay kendi kitabı ile ters düşmektedir.  Hangisi doğrudur? Kitabında yazdığı balın bileşimlerinin oranları mı? Yoksa basına verdiği bu bilgi mi? Bal, sadece bu iki şekerden oluşmadığı gibi, şekerlerin dışında bulunan ve tıbbi olarak çok önemli aktiviteler gösterdiği kanıtlanmış çeşitli organik bileşiklere sahiptir. Sayın Karatay, doğal balların sahip olduğu biyoaktif bileşenleri yok saymaktadır. Doğal balı şeker şurubundan ayıran en temel iki özellik, arının üretimi sırasında bitkilerden aldığı çeşitli organik maddeler ve nektarı bala dönüştürme safhasında bala  dahil olan enzimlerin varlığıdır. Bunların baldaki miktarları az olsa da önemli tıbbi aktivitelere sahip bileşiklerdir. Tıp doktoru bir bilim insanı olan Sayın Karatay, balda bulunan fenolik asitlerin,  flavonoidlerin, B2, B3, B6, B9, B12 ve C vitaminin insan sağlığı için önemini çok iyi bilmektedir. Bu maddelerin tıbbi etkileri, bu güne kadar yapılan binlerce bilimsel çalışmayla kanıtlanmıştır.  Sayın Karatay’ın son zamanlarda bal hakkında yaptığı gibi, bilimsel bir dayanağı olmayan bu tür söylemler kamuoyunu yanıltmakla kalmayıp,  ülke ekonomisine de zarar vermektedir.

Sayın Prof. Dr. Canan KARATAY’ın  Şeker ve karbonhidrat tüketimi konusundaki hassasiyetine tamamıyla katılıyor ve saygı duyuyorum. Hayatından şekeri ve ekmeği çıkaran, gıda kimyası alanında bilimsel çalışmalar yapan bir bilim insanı olarak balın, şekerle eşit tutulmasını son derece yanlış buluyorum. Sayın Karatay’ın “Endüstriyel şekerde früktoz ve glukoz vardır, balda da früktoz ve glukoz bulunmaktadır. Endüstriyel şeker karaciğer yağlanması yapar, öyleyse balda karaciğer yağlanması yapar ve zehirdir.” Yaklaşımı düz mantıktır. Evet, endüstriyel şekerin toksisite gösterdiği konusunda hiçbir tereddüttüm yoktur. Ancak doğal balın toksik olduğuna ve früktoz gibi karaciğeri yağlandırdığına dair herhangi bir bilimsel çalışma da yoktur. Şeker şurubunun toksik olmasına karşın balın tıbbi aktivitelerinin bulunması, balın yapısında bulunan şeker bileşenlerinin dışında kalan fenolik bileşikler, flavonoidler, vitaminler, enzimler, amino asitler ve proteinlerden kaynaklanabileceği savı bilim insanlarınca ileri sürülmektedir.  Balın düzenli olarak tüketilmesi durumunda organizmadaki antioksidan enzimlerin miktarlarının korunduğu, böbrek fonksiyonlarının normalleştiği ve karaciğerin farklı toksik ajanlardan koruduğuna dair elde edilen bulgular bilimsel dergilerde rapor edilmiştir.  Yapılan bilimsel araştırmalar incelendiğinde, balın şeker gibi karaciğer üzerinde toksik olmadığı tam tersine faydalı olduğu anlaşılmaktadır.

Balın bileşenleri nektar kaynaklarına göre değişkenlik göstermekte olup balın türleri ve üretimin yapıldığı floraya göre aktiviteleri de değişmektedir. Son yıllarda çeşitli balların tıbbi aktiviteleri laboratuvar ortamında araştırılmış ve antioksidan, antibakteriyal, anti-inflamatuar, antimutagenik ve antitümör aktivite gösterdiği konusunda yüzlerce bilimsel makale de yayınlanmıştır. Balların laboratuvar ortamında gösterdiği kanıtlanan tıbbi etkilerin, klinik çalışmalarla da desteklenmesi gerekmektedir.

Ülkemizin bitki çeşitliliği bakımından zenginliği bal üretimine de yansımaktadır. Floraya bağlı olarak hem çok çeşitli türde ballar üretmekteyiz, hem de yıllık 107600 ton bal üretimiyle dünya sıralamasında Çin’den sonra 2. sıradayız. Bu ülkemiz açısından gurur verici bir tablodur. Arıcımız iyi tarım uygulamalarıyla doğal “Anadolu balı” üretmektedir.  Sayın Karatay’ın “Çin’den bal aroması getiriliyor” diyerek üreticilerimiz doğal ballarını zan altında koyması doğru değildir. Sayın Karatay, piyasaya sahte bal sürüldüğü iddiasıyla, piyasadaki sahte balı şeker ile eşit tutuyorsa bu durumu açıkça belirtmelidir. Sahte yada tağşişli ballarla doğal ballarımız aynı kefeye konularak, ayrıt etmeden,  hepsinin toksik olduğunu söylemek, bin bir emekle doğal bal üreten arıcımıza yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Arıcımızın emeklerini yok sayamayız. Bu ülkenin bilim insanları olarak,  arıcımızın iyi tarım uygulamalarıyla ürettiği balların kimyasal ve tıbbi özelliklerini bilimsel olarak araştırarak uluslararası camiada tanıtımını yapmakla mükellefiz.  Bu pazarda kötü niyetle çalışan ve arıcının haklarını gasp eden, haksız rekabet oluşturanlar da varsa onların ortaya çıkarılmasında bu ülkenin vatandaşı olarak hepimiz sorumluyuz.  Tüketici olarak “daha ucuz bal değil, kalıntısız, daha kaliteli bal tüketme” noktasında sorumluluk sahibi olmalıyız. Böylece, hem üreticinin hem de tüketicilerimizin  göstereceği hassasiyetle, Ülkemizin doğal ballarının pazarda uğradığı haksız rekabetin  önüne geçilebileceği inancındayım.